Bir Şiir Denemesi - 2
Yaşantı!
Gecenin zifiri karanlığında
Kavra ve savur benliği.
Rüzgarına sar ve uçur uzaklara.
Var olayım yeniden kendi hafifliğimde,
kulağımda çınlasın esintinin sesi
ki Güneş sancıyla doğurabilsin beni
günün en parlak anında.
Beni benden kopart ve de çiğne,
Sonra da tükür toprağa.
Toprak emsin beni ve de yeşereyim.
Yeter ki ben,
Esasen ben olabileyim.
Ya da vur pençeni,
Yarala en derinden ve kanımı akıt,
Yeter ki bir noktadan,
bütüne taşı beni.
Kanım kurusa,
Yaram kabuk tutsa bile,
İzi beni ben yapan olacaktır.
Çünkü bu doğru için savaşmanın hikayesi.
Ve bu yanlış bir kahramanın ölümü.
Ve yaprakların arasından gelen hışırtı,
Onun ardından yakılan karanlık ağıdın ezgisi.
Toz tanesinin ışıyınca göze çarpışı
Ya da beyaz bir tüyün dile gelmez ağırlığı gibi.
Belirsiz ya da tamamen göz önünde duran gibi.
Su gibi, alev gibi.
Kar gibi, kum gibi.
Suç gibi ya da suçlu gibi.
An gibi ve de düş gibi.
Ya var ya yok.
Ya hiç ya da çok.
İyi, kötü, çirkin,
Acı, masum, gaddar,
kırık, korkak, bencil ve alçak...
Her biri insana yapışır ama ne sağlar?
Yitirdiğini göremeyen ne yapar?
Sıfattan payına düşeni aldığını varsayan,
bir kurmacaya hapistir
ve kendi benliğinden sunar.
Önce yargıla,
sonra da sömür
her şey sırayla karşımıza çıkar.
Ganimet özün köklerinde yatıyor,
eşeleyip onu bulansa,
eninde sonunda
kendinden dışarı çıkıyor.
Her şeyin en doğrusu
ve yazılmış kaderimiz bu.
Sanki ilk kez doğmuşuz gibi...