Güçsüz ve Bezgin

"İçimde biriken bu hüzne katlanamıyorum" demek, artık benim hakkım. Ruhumun parıltılı çeperine işlemiş olan bu temizleyemediğim bariz is lekeleri, beni baştan sona (ya da içten dışa) sarmalamaya başlıyormuş gibi hissediyorum; sakin ve gaddar bir tavırla.

Hisler ve onları yaşama ait pek çok şeye iliştirmeye çalışmak, düşüncelerin bir türlü mola vermemesi insanın gerçekten de pestilini çıkartıyor. Kendi kendini sabote eden rolünü istemeden üstlenmek ne de zormuş!

Herkes beni alaşağı etmek peşindeyken, kendimi nasıl savunabilirim? Kendimi savunamadığım durumlar yüzüme tonlarca ağırlık ya da küflü bir gürz gibi inerken ve bu aciz tavrımın görüntüsü ise kendi gözlerimin önünde alaycı bir şekilde dans ederken, bir şeyi sevebilmek nasıl içimde yeşerebilir? Aslen suçum olmadığı halde neden prangalarımla birlikte karanlık bir hücreye atıldım?

Susmak içimde birikiyor ve bunu sindiremiyorum. Hazımsızlıktan karnım şişti ya da çok bira içer oldum. Biriken her şeyi, içime doğru böğürerek kusuyorum. Sessizlik dostum mu yoksa düşmanım mı açıkçası artık emin değilim. Sanki kulaklarımda çığlık atar oldu...

Karanlık ve kuvvetli bir elin var gücüyle sıktığı akciğerlerim, katranla kaplı karın boşluğum ve minik işkencelere maruz kalan beynim... Mücadele etmek adına hevesli değilim; yaşantıya dahil herhangi bir sistemin doğru dürüst işlediğine dair bir savunmam da yok. En azından, gözlerimin gördüğü bu.

En yakınımda tutmak adına kendimden var gücümle harcadığım kişinin ayakları altında acımasızca çiğneniyorum. Beyaz ve kabaca spor ayakkabılar. Doğmadan lanetlendim ve gün geçtikçe lanetimle tanışıyor, onunla bir oluyorum. Geleceksiz ve kimliksizim. Zaman aleyhime işliyor, kendini insan sananlar sağımdan ve solumdan arsızca kemirmekte. Yaşamın yadsınamaz ağırlığı altında kemiklerin dayanabilecek kuvveti yoktur. Un ufak olmak mı sonum?

Deneyimlediğim her tecrübeye yaklaşımım ve yaklaşımımın değişkenlerle örülü oluşu beni tehlike anında çırılçıplak soyuyor. Soyuyor dediğime bakmayın, üstümü başımı yırtarak. Sevmek istiyorum. Kendi kendime, kendi başımı okşamak istiyorum. Hayır bu yalan. Gerçek şu ki biri başımı okşasın ve beni öpsün istiyorum. Çünkü aslen (ya da sanki) görüyorum ki herkes ya da her şey, kellemi kopartabilmenin peşinde. Kelle avcıları ve parlak rozetleri!

Uzaklara kaçmamın ya da istediklerime yaklaşabilmemin ihtimalsizliği, beni esaslı bir köleye dönüştürüyor, iliklerimde hissediyorum. Dönüştüğüm insandan tiksiniyor ve hala bu hale dönüşmemi sağlayanlardan medet umuyorum. Basitliği kendine amaç edinmiş bir birey için tüm bunlar toplamından daha acı verici ne olabilir? İnsan böyle bir karmaşanın içerisinde nasıl basitliğe ulaşabilir?

Kendimle çarpışmaktan ziyade, kendimle yüzleşebilir miyim? Özünde bana sinsice yaklaşıp zarar veren bir yüceltilmişliği, var gücümle sonlandırabilir miyim? Detaylarda kaybolmak, gece vakti okyanusta kulaç atmak gibi.