Bak & Gör
Herkes, gözüne ilişen açığı bir şekilde kapatmanın peşindedir. Herkes, kendini tanımadığı ölçüde ancak kendinden bahsedebilir ve herkes, başkalarını tanıyor olduğunu varsaydığı kadar da esasen kendini tanımaktan bir adım daha uzaklaşmış olur. Bu nedenle her hamlemiz, gerçeği kendimizden hızla itmek gibidir.
Kimimiz zayıf, kimimiz kuvvetlidir. Kişi, içerisinde zapt ettiği içsel benliğini karşısındakine altın bir tepside sunmaya kalkıştığında, esas ve üstün insan gibi hisseder; gösteriş ve takdir edilmek peşinde olduğundan yani göz önündeki açıklarının, bu yöntemle kapanacağına inandığından ötürü.
Herkes, başkaları adına uygun gördüğü gerçekliğe dair, asla çürütmeden kanıtlayabileceği çıkarımlarda bulunur. Bu bir faşistin yapacağı iştir. Fakat bu çıkarımların, aslında kendi içlerinde barınan ve biriken eksiklikler olduğunu göremezler. Onlar için bu körlük, asla uğrunda yas tutulacak kadar mühim değildir. Bazıları bu yas tutma yükümlülüğünü hissedebiliyor olsa dahi, bu yükü üstlenmemeyi seçer. Çünkü insan doğasına ait yasın yükünü herkes sırtlanabilecek kadar güçlü değildir ve doğa, yaşamayı hak edenleri kendi elleriyle seçer.
Kimimiz zayıf, kimimiz kuvvetlidir. Kişi, içerisinde zapt ettiği içsel benliğini karşısındakine altın bir tepside sunmaya kalkıştığında, esas ve üstün insan gibi hisseder; gösteriş ve takdir edilmek peşinde olduğundan yani göz önündeki açıklarının, bu yöntemle kapanacağına inandığından ötürü.
Kişi, kendini, kendisiyle yalnız bıraktığı yani benliğini tüm çıplaklığıyla kucakladığı vakit, aşağılığını görmezden gelebilirmişçesine bir tavır takınır. Kısacası kişi, yalnızken sadece kendini kandırır, kandırabilir.
Yalnızlığı tercih edenler ezilmez, bükülmez ya da kırılmaz; çünkü onarım ve de yenilikten yoksundurlar. Onlar bir yalanın içerisinde yaşar ve oraya alışırlar. Böylelikle hepsi günün birinde tamir edilemeyecek hale gelene dek yavaş yavaş çatlar.
Ancak böylesi bir kırıklık, yeni bir form da kazanamaz. Ruh çatırdar ancak insan kırılmadan ve belki de kırığın ne denli keskin olabileceğini değerlendirmeden, ilerlediğini varsaymaya devam eder. Günün birinde karşı koyamayacağı kuvvet ile karşılaşan çatlaksa tedavi edilemeyecek kadar parçalanmaya maruz kalır.
Bazılarımız, bazılarında eksik olan şeyleri sezince, bu niteliklerin açlığını sezinler; bazılarımız ise eksik olanı gördüğü vakit o açıklıktan elini daldırır, eksikliklerin tümünü kavrar ve yerden yere vurur. İşin gerçeği, bundan keyif de alır.
'Hayat' diye adlandırdığımız bu sonsuz döngüde hepimiz kimliksiz ve şekilsizliğe yatkınızdır. Bu sebepten ötürü de kimse aslen karşısındakinin kırılamaz ve lekesiz bir ayna olduğundan haberdar değildir.