1) Belki de kimsenin kimseyi esasen önemsemediği bu dönemde, herkesi herkes kadar önemseyebilmek kutsanmış bir lanet olduğu kadar aptallıktan da sayılabilir. Herkesi, herkesin kendini gösterdiği hali ile önemsemekse büyük bir düzenbazlıktır. Kişinin ardını görememek büyük bir körlük, görmek istememekse bütünüyle bencillik olmalı.
Aslında, tüm bilinmezleriyle birlikte, oldukça basit olan bu denklem, en sonunda her şeyden sorumlu bireyin birden fazla parçaya bölünmesine sebep olacaktır. Parçaların tümü birbirinden bağımsız ve bir o kadar da şekilsizdir; tıpkı kişinin zamanla dönüştüğü hal gibi. Parçaların tümüne birileri, birilerinin yükledikleri ya da başkalarına yüklenen duygu ve düşünceler aşılanmıştır.
Nitekim ortada oynanabilir ya da yeniden yapılandırılabilir bir düzenek olduğunu varsaymak sonuç itibariyle pek mümkün olmayacaktır. Çünkü birbirimizi bize bağlayan şeyi bir oyun, bizleri ise bu kurgu içerisinde piyondan saymamamız gerekir. Bazılarımızın eksilmesi ya da kendinden yitirerek çoğalması, zamanın bizlere sunduğu en yaşanabilir senaryo olmalı. Önemli olan bu senaryoyu herkesin olduğu kadarıyla yaşıyor olduğunu bilmek ve herkese bu erdemle birlikte yaklaşabilme inceliğini kendimize ilke edinebilmektir.
Her fırsatta insan olmayı tercih etmek, insan olabilmenin yegâne kanunu olmalı.
2) Eylemde noksan ancak niyette kudretli olmak, kişiyi olmadığı biri kılar. Bu durum bir süre sonrasında kişinin herkes tarafından bozuk olarak bilinmesine sebep olur. Kişiye atfedilen bu çarpık onur, bazen sessiz bir isimlendirme olarak da kişinin karşısına çıkabilir. Adil olan bu olmadığı halde, her şeyin sonunda gerçek olacak olan şey budur. Perdenin ardına gizleniyor ya da kendi ellerimizle halının altına süpürülüyoruz. Kişi niyette kudretliyse, eylemi de niyetine dönük sergilemeli.
3) Herkes, her şeyi tüm çıplaklığıyla kendi derinliklerinde kendine itiraf edebilir. Bazılarımız bu hakikati göğüsleyecek kadar kuvvetli olduğunu varsayar, bazılarımızsa onu elinin tersiyle iter. Bazıları onu bir noktaya kadar sırtlanabilirken, bazılarımız sırtlanmaya yeltendiği ilk anda yerle bir oluverir. Ancak bir noktada hepimiz aynı yerde ve aynı anda var olmuş sayılırız. İşte bu durum bize zamanın hakimiyet kuramadığı ufacık bir boşluğun aslında soluduğumuz hava kadar gerçek, karşımızda ya da hep içimizde olduğunu ve hepimizin aslında o boşlukta yaşadığını gösterir.
4) Hepimizin, aynı anda, karşılıklı ve kârlı bir ortaklıkla gömdüğü tüm cesetler, iç dünyalarımızda, kendi mezarları üzerinde dans etmektedir. Her birinin elinde temiz aynalar vardır ve bu aynalar, her daim tam karşı tarafa doğru tutulmalıdır. Onlar, bunu yapmaktan sorumlu ve aynı zamanda muzdariptir. Ancak, ara sıra hareket etmeleri sebep, kendi suretleri de aynaya yansır. Yansımalardaki görüntü ise aslında onları katleden bizlerden başkasına ait değildir. Bu canlı yansımalar, gerçeğin yansımasıdır. Bu nedenle kişiye her an işlemek peşinde olduğu cinayetin, aslında bir başkası merkezli olmadığını göstermelidir. Bu süslü cinayetin hem katili hem de maktulü kişinin kendisinden başkası değildir.
5) Kimse bir şeylerden kaçabildiği yalanına bel bağlamamalı çünkü herkes kaçabileceği kadar nefesi solumakta. Her bir nefes, kuruş kuruş harcanan bakiye gibidir. Bu sebeple, israftan kaçınmak için her şey ya olduğunca çıplak ya da oluşturulduğu kadar düzmece kalabilecek kadar sağlam inşa edilmeli. Gerçeğe dönüştürülen her şey, formunu koruyabilmeli.
6) Daha önce bize nasihat edildiği gibi, "göründüğümüz gibi olmak" ya da "olduğumuz gibi görünmek" artık mümkün değildir. Çünkü herkes ve her şey, kendimizden kendimizi sıyırmayı ve nitekim olduğumuz kişiyi günbegün unutmamızı bize buyurur. En ufak şüphenin ruhu huzursuz edişi ise burada devreye girer. Ne kendimiz için yaşıyor ne de bir başkası adına ya da sayesinde yaşayabiliyoruz diyememek dudaklarımızı mühürler. Özümüzle bizi birbirimize bağlayan şey, tutuşmaya hazır bir pamuk ipliğinden ibaret.
7) Kişi ne için olursa olsun, bir şekilde ve bir yerde yenileceğini bildiği halde çabalamaya devam ediyorsa ve bu çırpınışı da aslında herkesin gözleri önündeyse gökyüzü yarılıp o kişiye günün birinde yardım elini uzatacaktır. Belki de yeryüzü.