Per aspera ad astra!

Yeşermiş göz bebekleri ve solgun bakışları ile daha önce pek çok kez bulunduğu yerde durmuş, sahip olduğu bütün yaratıcılığın, önceden belirlenmiş sınırlarını paramparça edip, sonsuzlukla el sıkışmak için can atarken; yeteneklerini, içine doğduğu yaratılışa armağan etmek için yerinde duramıyordu.

Sezgilerini, bir şekilde dışa vurmaktan -ya da haykırmaktan- alacağı hazzı düşlerken, içini kemiren şüphelerin bir son bulacağı anı düşleyip, tepesinde taht kurmuş olan efendiyi sakinleştirmek için, göğsünün derinliklerindeki efendiye kusursuz bir konuşma hazırlıyordu. Bu konuşma, bütünüyle gelişigüzel seçilmiş melodi, ezgi ve seslerle örülmüş ve donatılmıştı.

Daha en başından, hakimiyete hakim olacağını belli ediyordu. İçinde soluduğu dakikanın doğası gereği, benliğinin evrilmiş bir sonraki hali tanıdık ve bir o kadar da samimiydi. Belki de bu, sahip olduğu tek gerçeklikti; en azından şimdilik. Kendi doğasına dönük, içten içe bir farkındalık geliştirebildiği için mutlu ve gururluydu.

Ciddiydi. Gerçekleştirmek istediklerinin ve gerçekleştireceklerinin hafife alınacak hiçbir yanı yoktu. Ancak işin gerçeği, şu zamana dek, zihninde yer edinen olguları gerçek kılmak için oradan oraya var gücüyle koşuşturmuş değildi. Genelde dilemeyi veya istemeyi kendine oyuncak ederdi. İstemek, istemek ve daha çok istemek! Hiç yılmadan ve hiç bıkmadan. Sahip olduğu tüm enerjiyi, düşünselliğinde harcıyordu, fizikselliğe dönüştürmeden. Büyük bir boşluğa, yılmadan yatırım yapmak... Onu tanımlayacak olsak, belki de en doğru cümle bu olurdu.

Her seferinde, bir önceki arzusunun hediyesi olan parlak kılıfları üst üste giydiriyordu. Tüm arzuları, birbirleriyle bütünleşmişti ve katmanlar artık sayılamıyordu. Kendini ise hep, zorlukları hesaplamadan ve tatmadan başarmış sayıyordu.

O, her günü yaşıyordu ve her günü değersiz kılıyordu. Geceler ise onun sevgilisiydi. Karanlık ve onu tam orta yerinden yaran ya da delen ışık. Yalnızlıkla sevişmek kadar keyif aldığı bir şey varsa o da iyice pembeleşmiş bulutları, kızgın demirden bir büyüteçle incelemekti.

Günü geldiğinde ise, bütün varlığı ile her güne yayılacaktı. Belki de hiçbir yere ve hiçbir şeye...