İşin gerçeğini itiraf etmek gerekirse bu sefil hayattan bütünüyle sıkıldım. Kabuk değiştiriyor ya da rüzgar esintisinde kayboluyormuş gibi; köle gibi, efendi gibi, eriyen ya da yanan bir şeymiş gibi hissediyor olmaktan da. Zihnimin -yani kilitli odanın- her gün doğurduğu soru işaretleri, bu soru işaretlerinin, kendi hacimlerine baskı yaparak sorunlara dönüşmesi ve bu sorunların da, bütünüyle üzerimde kök salması. Muntazam çalışan, disipliner bir sistem ve onu oluşturan elementler. Sürekli olarak aktığına inandığım şeylerin, tükeniyor olmasına tanıklık ediyor ve buna karşı da şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Bir çözüme ulaşmak adına bocalıyorum ve bu çabam bir türlü aksiyona dönüşmüyor, dönüştüremiyorum. Gücümü yitirmiş gibi hissetmekten ve olası döngünün merkezinde, bir cambaz gibi sürekli taklalar atmaktan sıkıldım. Gibi olmak. Zamana değer bindirmek ve bindirilen değeri zamana, tekrardan geri sunamamak. Ve nitekim zamanın beni bir gün cezalandıracağını bilmek, insanı kalıcı bir korkuyla ...