Deneme: Kilitli Oda
İşin gerçeğini itiraf etmek gerekirse bu sefil hayattan bütünüyle sıkıldım. Kabuk değiştiriyor ya da rüzgar esintisinde kayboluyormuş gibi; köle gibi, efendi gibi, eriyen ya da yanan bir şeymiş gibi hissediyor olmaktan da.
Zihnimin -yani kilitli odanın- her gün doğurduğu soru işaretleri, bu soru işaretlerinin, kendi hacimlerine baskı yaparak sorunlara dönüşmesi ve bu sorunların da, bütünüyle üzerimde kök salması. Muntazam çalışan, disipliner bir sistem ve onu oluşturan elementler.
Sürekli olarak aktığına inandığım şeylerin, tükeniyor olmasına tanıklık ediyor ve buna karşı da şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Bir çözüme ulaşmak adına bocalıyorum ve bu çabam bir türlü aksiyona dönüşmüyor, dönüştüremiyorum.
Gücümü yitirmiş gibi hissetmekten ve olası döngünün merkezinde, bir cambaz gibi sürekli taklalar atmaktan sıkıldım. Gibi olmak. Zamana değer bindirmek ve bindirilen değeri zamana, tekrardan geri sunamamak. Ve nitekim zamanın beni bir gün cezalandıracağını bilmek, insanı kalıcı bir korkuyla yaşamaya itiyor.
Her şeye karşı, her gün geliştirdiğimiz saygısızlıktan, maskelerimizin her birini özenle silip, parlatmaktan, kontrol etmeye dair olan iştahımızdan; aptal, kötümser, duyarsız, bencil, itaatkâr, kibirli, gözü pek, anlamsız, talepkâr, kıyaslamaya ve kanıtlamaya hevesli, aldanmaya yatkın, bükülmeye müsait ve bükmeye hazır olmamızdan bıktım.
Hapsolmuş, kaybolmuş ve sarsıntıya kucak açarmış gibi; ne olacağına karşı umarsız ve bir o kadar da endişeli, sürekli şikayet etmeye yatkın; hayali bir diyarda gözleri bağlı ve gerçek olanı tatmak için ağzının suyu akıyormuş gibi hissetmekten de.