Sahtekâr Doğanlar

Dost, sevgili ya da eş olabilmek mühim mesele.

Çamur içerisinde parlayanı ovalayarak ve okşayarak temizleyebilmek, gözlerden uzağa kaçıyor olanı yakalamaya ve yakınlarda tutmaya yeltenmek ya da kaçan kişinin safında, aynı hızla ilerleyebilmek pek mühim!

İçine doğru bükülü ya da bükülüyor olanın, kendini açmasını sağlamak mümkün ancak o kişiyi teşvik etmeden tanımaya kalkışmak tehlike arz edebilir.

İnsanın içerisinde olan biteni gizlemeden, derinliklerine gömmeden ya da sıfat yerine geçebilecek tüm ögeleri giydirmeden sunabileceği, bunu yaparken de yanlış anlaşılmaktan korkmayacağı insanları kazanabilmesi; yargılamadan, küçümsemeden, reddetmeden ya da o çok üstün benliği ile harmanlamadan dinleyeni kucaklayabilmesi, gerçekten de soylu mesele.

Sevmek, sevilmek en mühimi. Dar alanda ya da dengesizlikte debeleneni görmek ve ona el uzatmak ne yüce. Bir zar kadar şeffaf olabilenden, kanayan yaraya, gözde küçültmeden, yeri gelince avuç avuç tuz basandan, diplerde olanı yüzeye çekip çıkartandan, herkesten bir parçayı kendinde bulandan, kendi gözlerini her daim başka gözlerin yerinde varsayandansa ne güzel ve de ne esaslı bir dost olur!

Özde biliriz ki topraktan, ağaçtan, buluttan ya da kuştan dost olur, ancak ana rahminden çıktığı doğa ile yaşadığını sanan insandan olmaz.