Kayıtlar

Nisan, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

I: Bir Çözüm Var Mı?

Yaşadıklarımızla da öğrendiğimiz gibi sebep (neden olan), alt dünyada bir anne rahminde gibi çevrilmiş, toplumun baskısı altındayken, dengeli ve sükûnet içerisinde sürekli yaşamamız mümkün değil. Özetle insan, bir etki yaratan sebep içerisinde mutlak mutluluğu hissedemez. Bu bizim için yeni bir şey değil. İnsan yüzyıllardan beri ne kadar zengin, ne kadar güçlü ve bilgili olsa da hiçbir zaman kendi arzuladığı seviyede ya da şekilde hayatı biçimlendirmeyi başaramadı. Yaşlı insanlara bile sorsanız sizlere söylerler, hayat geçti ama fazla değişen bir şey yok çünkü maddeyi kontrol etmek mümkün değil – bu fiziksel (materyal) dünyayı. Madde, üst dünyaların düşüncelerinin ve güçlerinin burada yansımasıdır. İnsanoğlu her zaman neyi istedi? Sokakta herhangi birisine sorun – herkes çocukları için daha iyi bir hayat istiyor. Peki, bunca teknoloji ve bilimsel gelişmeye rağmen neden hala mutlu olmayı beceremiyoruz? Materyal dünyayı kontrol edemiyoruz ve sürekli yeni bir virüs ya da hastalıkla şaşkın...

II: Bir Çözüm Var!

Aslında her şey benim içimde, tüm dünyalar ve tüm gerçek, kendimi tüm bunlardan ayrı görmemin nedeni de bilincimin yetersiz olmasından. Algıladığımız gerçeklik sadece düşsel, algıladığım her şey zıt ilişki içerisinde; sıcak – soğuk, yüksek – alçak, tatlı – acı. Elimde altıncı bir parmağın olmasını hayal bile edemiyorum çünkü yaşadığım gerçekte bunun tersi yok. Yani sadece beş duyumla her şeyin tersine göre gerçeğinin nasıl olabileceğini düşünebilirim. Aynı şey, iyi ve kötü içinde geçerli. İyi ve kötü ne demek? Mükemmel adalet diyebileceğimiz bir şey var mı? Eğer ben mutlu olma arzusundan yaratılmış bir yaratıksam, beni mutlu eden şeyleri iyi, bana acı veren şeyleri ise kötü olarak algılarım. Eğer devlette bir bürokrat para çalıp yolsuzluk yapıyorsa kötü, ama bu amcamsa ve bana bu parayla bir spor araba alırsa biraz daha iyi. Fırtına kötü bir şey, ancak ben çiftçiysem ve rakiplerimin hasadını fırtına yok ettiyse bana olabilecek en güzel şey bu. Ayrıca görüyoruz ki insanoğlu hep deniyor....

Geri Çağırmak

Hayatın ne hakkında olduğunu öğrenmek için her birimiz, kendi içimize bakabiliriz. Bilinçaltımızda gömülü, hafızamızın en uzak köşesinde, bilmemiz gereken her şeyin bilgisi yatıyor: hayatın amacı, gerçekten sevmeyi nasıl öğreneceğimiz ve potansiyelimize nasıl ulaşılacağı. Görevimiz, bu bilgilerin tümünü bilinçli zihne getirmek, yani hatırlamak için belirli bir çaba göstermek.
Gerçek ve onun bilgeliği gelecekte yaşar ve oradan bizimle konuşur. Geçmişin bilgeliği diye bir şey yoktur. Her geçen saniye biz yaşlanırız, bilgelik ise gençleşir; ta ki git gide ona yaklaştığımız ve onu tam doğumu esnasında yakaladığımız ana dek. Bu nedenledir ki gerçekler, asla eskimez.
Cennet  ya da  cehennem , ikisi de kişiye aynı koşulları sunar. Aradaki farkı oluşturan şey, birbirimize karşı beslediğimiz hisler, geliştirdiğimiz düşünceler, takındığımız tavırlar ya da davranış biçimlerimizde gizlidir.
Kişi, hali hazırda olduğu yer ve aslen olması gerektiği yer arasındaki fark kadar ıstırap çeker.

Integral

Evren, tek ve bütün bir varlıktır. Her şey ve herkes, görünmez bir hikayeler ağı ile birbirine göbekten bağlıdır. Farkında olalım ya da olmayalım, hepimiz, her daim sessiz bir sohbet içerisindeyiz. Bu nedenle birisi hakkında konuşurken iki kez düşünmeli, masum gözüken bir söz dahi etmemeli. Çünkü ağzımızdan çıkan sözcükler kaybolmaz, sonsuz bir boşlukta sonsuza dek saklanır, süzülür ve zamanı gelince hepsi bize geri dönerler.

Bir Kere Söyle, Üç Kere Düşün

Sarf ettiğimiz sözcüklerden ibaretiz. İnşa edilen diyaloğun niceliği, kalbin hassasiyetini yansıtır. Bu sebeple boş yere konuşmaktan kaçınmalı. Ve bilinmeli ki, dağınık bir zihni düşündüren, düşüncesizce sergilenen gevezeliktir. Konuşma becerimize dair yaptığımız bu hesaplama ya da kısıtlama, yazılı ya da sözlü, kullanabileceğimiz tüm kelimeleri içermelidir. Çünkü her bir kelime, iyileştirme ya da zarar verme gücü taşımaktadır. Bilgenin biri, bir kişinin sarf edebileceği belirli sayıda kelime ile doğduğunu; haznesindeki kelimelerin tümünü kullandığında ise o kişinin öldüğünü söylemiş. Bu durumun, bizler için böyle olduğunu hayal edebiliriz. Konuştuğumuz her bir kelime, bizi ölüme bir adım daha yaklaştırıyormuş gibi. Böylelikle, söyleyeceğimiz bir sonraki sözü sarf etmeden önce, kendimize, "bu kelime için ölmeye değer mi?" diye sorabiliriz.
Işığın üstünlüğü, karanlığın içindedir.

Bozuk Motor ile Acı Manzaraya Doğru

1- Birlik bilincinin, beraberliğin ve karşılıklı sorumluluk bağının, kuvvetle ve bizi sararak işliyor olduğunun ifşası karşısında kişinin her hareketini, her daim, yeniden ve tekrar halinde değerlendirme gerekliliği duyması ve buna dönük bir ihtiyaç geliştirmesi. 2- Menfaate bulanmamış bir niyet oluşturma çabası ve dışımıza dönük bir amaca odaklı hareket etmeye tutunurken, çaresiz kaldığımız koşullar karşısında yükseltilen talebin, bir biçimde ve en uygun anda olgun sonucu doğurması. 3- Arzularımızın, söylediklerimizin ve üzerinde fazla düşünmeden dilediklerimizin, hayatımıza ve onun gidişatına bir doğrultuda şekil verdiği ve bu durumun her birimizin hayatı üzerindeki hükmü. Bunlar, vakti gelince kendini belli eden üç unsurdur. Sonrasında kişiden gizlenmeye devam ederler.