II: Bir Çözüm Var!
Aslında her şey benim içimde, tüm dünyalar ve tüm gerçek, kendimi tüm bunlardan ayrı görmemin nedeni de bilincimin yetersiz olmasından.
Algıladığımız gerçeklik sadece düşsel, algıladığım her şey zıt ilişki içerisinde; sıcak – soğuk, yüksek – alçak, tatlı – acı. Elimde altıncı bir parmağın olmasını hayal bile edemiyorum çünkü yaşadığım gerçekte bunun tersi yok. Yani sadece beş duyumla her şeyin tersine göre gerçeğinin nasıl olabileceğini düşünebilirim.
Aynı şey, iyi ve kötü içinde geçerli. İyi ve kötü ne demek? Mükemmel adalet diyebileceğimiz bir şey var mı? Eğer ben mutlu olma arzusundan yaratılmış bir yaratıksam, beni mutlu eden şeyleri iyi, bana acı veren şeyleri ise kötü olarak algılarım.
Eğer devlette bir bürokrat para çalıp yolsuzluk yapıyorsa kötü, ama bu amcamsa ve bana bu parayla bir spor araba alırsa biraz daha iyi. Fırtına kötü bir şey, ancak ben çiftçiysem ve rakiplerimin hasadını fırtına yok ettiyse bana olabilecek en güzel şey bu.
Ayrıca görüyoruz ki insanoğlu hep deniyor. Realitedeki tüm diğer objeler gibi, durgun ve bütünlük ve sonsuzluk içerisinde ne dışarıdan ne de içeriden baskısız bir hal içerisinde var olmanın yolunu arıyor. Bu dengeli hale ulaşabilmek için önce insan nasıl yaratıldığını öğrenmeli ve etrafındaki realitenin de nasıl yapılandırıldığını bilmeli.
Eğer insan kendisine zıt olan bir varlıkla kendisini kıyaslayamazsa, iyi ya da kötü ya da daha farklı bir anlayışla, kendisini nasıl algılayabilir ki? Ama öğrenebilirse, edineceği bilgi kendi durumunu kontrol etmesini sağlayacak, doğal, durgun ve bütünlük duygusunu içinde hissettirecektir.
İnsan kendisini analiz etme yeteneğinden mahrum kaldıkça, bilimsel ve teknolojik ilerleme dâhil olmak üzere, hiçbir şekilde hayatın gerçek tadına ulaşabilmenin yolunu bulamayacak. Tam tersine bu şekilde geliştikçe her şey daha da kötüye gidecek. Görüyoruz ki daha da ilerledikçe daha da fazlasını istiyoruz ve etrafımızda hep bir eksiklik olduğunu hissediyoruz; git gide artan bir devinimle.
Bu noktada aslında hiçbir şeyin kontrolünün elimizde olmadığını görüyoruz. Etrafımızdaki hiç kimsenin de, ne kadar güçlü olsalar da aslında hiçbir şeyi değiştiremediklerini görüyoruz.
İnsanın içindeki bu daha büyük bir şeylerin olduğu merakı uyandıkça, "kalpteki kıvılcım" dediğimiz arzu insandan gerçeği, bütünlük ve sükûneti aramayı talep etmeye başlar. İnsan bu yoldan geçerek binlerce yıldır gerçeği arayan insanlar tarafından kullanılan "Kabala" isimli bir metoda gelir.
Araştırmaları ve çalışmaları sonucu üst dünyaları keşfeden kabalistler, edindiklerini bize kökler ve dalların diliyle yazdıkları kitaplardan öğretirler. Gerçeğin ikiye ayrıldığını, üst gerçek ve alt gerçeğin, etki ve etken olarak birbirleriyle ilişki içerisinde olduğunu anlatırlar.
İnsan hayatını anlayabilmek ve kendi kontrolüne alabilmek için üst dünyaları algılamak zorunda.