I: Bir Çözüm Var Mı?

Yaşadıklarımızla da öğrendiğimiz gibi sebep (neden olan), alt dünyada bir anne rahminde gibi çevrilmiş, toplumun baskısı altındayken, dengeli ve sükûnet içerisinde sürekli yaşamamız mümkün değil. Özetle insan, bir etki yaratan sebep içerisinde mutlak mutluluğu hissedemez.

Bu bizim için yeni bir şey değil. İnsan yüzyıllardan beri ne kadar zengin, ne kadar güçlü ve bilgili olsa da hiçbir zaman kendi arzuladığı seviyede ya da şekilde hayatı biçimlendirmeyi başaramadı.

Yaşlı insanlara bile sorsanız sizlere söylerler, hayat geçti ama fazla değişen bir şey yok çünkü maddeyi kontrol etmek mümkün değil – bu fiziksel (materyal) dünyayı. Madde, üst dünyaların düşüncelerinin ve güçlerinin burada yansımasıdır.
İnsanoğlu her zaman neyi istedi? Sokakta herhangi birisine sorun – herkes çocukları için daha iyi bir hayat istiyor. Peki, bunca teknoloji ve bilimsel gelişmeye rağmen neden hala mutlu olmayı beceremiyoruz?

Materyal dünyayı kontrol edemiyoruz ve sürekli yeni bir virüs ya da hastalıkla şaşkına dönüyoruz. Doğal afetler ya da sürekli bir yerden çıkan terör olayları tüm dengeli ve durgun düzeni alt üst edip bizi bütünlükten ve dengeden uzaklaştırıyor.

Eğer insanoğlu köküne doğru yükselmezse bu bütünlük ve dengeli halden git gide daha da uzaklaşacak, çünkü nedenini ve amacını anlayamayacak.

Eğer amacı anlayamazsak ve yaşadığımız gibi yaşamaya devam edersek, sadece keyfimize bakıp sanki uyuşturucu almış havasıyla ilerleme kayıt etmeden yaşarsak hayattan aslında ne kadar kopuk olduğumuzu ve bu kopukluğun ne kadar kötü olduğunu anlarız. Çünkü içimizde hep hayatın sanki bir amacı olması gerektiğini hissediyoruz, bizden gizli bir amacı olduğuna ve tüm bunların sebepsiz yaratıldığına kendimizi inandıramıyoruz. Peki, bunlara bir çözüm var mı yoksa hepimiz bu şekilde acı çekerek devam mı edeceğiz?