Gerçekleri Tükürmek/Mezar Taşları Çatlasın

Geçmişin özenle köreltilmiş mızrakları, kişiyi delik deşik etmek için gökyüzünde dengesizce ve süratle süzülürken, anın kaynar suyu, artan bir ivmeyle köpürerek kişinin başından aşağı doğru ağır çekimde boşalır. Tam bu esnada kişi, geleceğin bilinmeyen kaypaklığını, çıplak elleriyle yakalamaya yeltenirken, cildini saran şeffaf zarı yırtabilmek için boş yere debelenir.

Sonra gökyüzü tam ortadan, muntazam biçimde ikiye yarılır. Ay kararır ve orada asılı duran ve bir gün düşmesi gereken her şey, yaratılış amacını yerine getirirmişçesine şiddetle yere çakılır. Çünkü yerçekimini kimse ya da hiçbir şey yenemez. Doğanın kanunları, yaratılanlardan çok önce, sadece yaratılanlar için yazılmıştır.

Aslanlar, aç kalırsa avlarını diri diri yer. Ağaçların arasından cılız bir rüzgar eserse, kendi aralarında fısıldadıklarını duyabiliriz. Aslında kulakların duyduğunu her zaman ağız tamamlar ve ağızdan çıkacak olanı ise göğüs kafesi belirler. Işık, aydınlatmak için karanlığa ihtiyaç duyar. Her şey, zıttı ile ve zıttı sayesinde var olabilir.

Sıvı akıcıdır ve akan şey belirsiz formunu yitirmez; aksine harekette hacmini ve de yerini belli eder. Yani her daim formunu korur. Ve bizler de savunduğumuz, koruduğumuz şeylere sempati besler, onları benimseriz.

Işık, her şeyin yakıtıdır. Kişiyi hareket ettiren ve ona şekil veren maddedir. Sarmalar ve aynı anda da iç dünyamızda kendine nüfuz edebileceği bir yer oyar. Bazen bize direktman etki eder ve daima her şeyin üstünde yansır; tıpkı bir kukla ve onu istediği şekilde hareket ettiren ustasının amacı gibi.

Merhamet ve erdem, her zaman senkronize işler; sol ve sağ bacak vasıtasıyla adım adım ilerlemek gibi. Yolda yürürken dikkatli olmakta fayda var çünkü kişinin ayağı her an, her şeye takılabilir. Kendine karşı duracak bir iradeye -yalandan da olsa- sahip olmayan kişi, her şeyi görebildiğini sanar ve gördüğü kadarı ise onu olduğu yere mıhlar. Bu nedenledir ki heykeller yosun tutmaya mahkumdur. Her şey, önce sabitlenmeyi bekler ve sonrasında da özgürlüğe kavuşmayı.

Aldanmak ve aldatmak insanın işidir. Her şeyi kendisi için almaya yeltenenin avuçları, boşlukta durağanlaşır. Çiviler, bir şeyi sabitlemek için de kullanılabilir, bir şeyi yaralamak ya da işkence etmek için de.

İnsanın doğası el değmemiş kötülüktür. Beden, zindanda pişmiştir ve bu sebeple iyi olduğunu sanan herkes, evindeki aynaları çöpe atmalı ya da onlara çok bakmamalı. Çünkü en büyük yanılsama kişinin kendini, kendine yansıtmasıdır.

Herkes, en azından bir kereliğine de olsa, suratını düşmanının tükürüğüyle güzelce ovmalı ve unutmamalı ki kişinin tek düşmanı, içinde saklanır. İnsan, bütünüyle delik ve de kırık bir çanaktır. Bu çanağı yamayacak olan kuvvet, kişinin dışında kalan her şeyin içerisinde gizlidir. Bu nedenledir ki kişi, dışına dönük bir algı doğurmalı ve dışında kalan her şeyi, kendi içinde muhafaza etmek uğruna yaşamalıdır. Bunların tümünü ona yaptırana ise sıkıca tutunmalı ve kendini ayakta duran biri gibi hissetmemelidir.

Kütlesini tıka basa doldurmayan, alacağı hazzı arzusuyla aynı temelde harmanlayamaz ve bu sebeple de ölene dek gerçekten mutlu olmak pek de olası değildir. Kişinin kütlesi ne kadar geniş ise, hazzı da o kadar büyük olur.

Emek olmadan ödül, ödülün olduğu yerde ise emek yoktur ve kişi ancak kendinden sıyrıldığı zaman taştan kalbini yumuşatır ve ilahi örüntüye çıplak gözleriyle tanıklık edip arkasına rahatça yaslanabilir. Çünkü kişinin arkasında artık güvenebileceği bir şey vardır ve "ben" diyebileceği bir şey yoktur. Alnının teri, yanına kâr kalmıştır.

Ve kişinin, esasen bu hayatta "ben yaptım" diyebileceği hiçbir şeyi yoktur, çünkü hayat, büyük bir yalandan ibarettir. Tıpkı sinemaya gitmek gibi. Ancak gerçek, kişiye gerçek hissettirir. Bu nedenle kişinin hiçbir şeyden kolayca ya da zor yoldan sıyrılma şansı yoktur. Yani film sıkıcı çıkabilir. İşin gerçeği, figüranın senaryo üzerinde bir kuvveti yoktur.