Petrikor
Bizi biz yapan şeylerin toplamı arzularımızdır. Arzular, arzuladığımız şeyleri ya da olmayı arzuladığımız kişiyi kendimize doğru çekmemize yardımcı olur; ete geçirilen küflü kancalar gibi. Ve bu çekimin hızı, arzumuzun ne derece kuvvetli olduğuna bağlıdır.
İşin gerçeği, istediğimiz şeyleri, istediğimiz formunda karşımıza çıkartan arzulardır. Hatta ve hatta, bizleri sürekli olarak bir şeyler istemek zorunda bırakan da onlardır! Uzun lafın kısası, arzu esas olduğumuz şeydir, yaratılış özümüzdür.
Arzularımız aracılığıyla kendimize doğru çektiğimiz şeyler, o şeyleri nasıl kullandığımıza göre bize ya eklenir ya da bizden eksiltir. Ancak bu süreç, insanı olması gereken formuna kavuşturur, olgunlaştırır. Yani burada bir hesap yapmaya kalkışan kişi, doğruyu ya da yanlışı, iyiyi ya da kötüyü, yani menfaatine odaklı tüm olasılıkları denkleme dahil etmemelidir çünkü sağlıklı olan budur.
Sonrasında ise arzuyu doyurmak için eylem devreye girer. Yaşadığımız dünya, aksiyonların dünyasıdır ve aksiyonun olduğu yerde de sadece çaba vardır, toprağı filizlendiren odur. Çabayı işleyen ve arzuyu büyüten şey ise esasen sabırdır ve sabır sınanmaz, ancak gelişir, yumuşar ve de genişler.
Bize bizi başkaları gösterir çünkü biz onları kendi gözlerimizden görürüz. Fakat gözlerden gizlenen gerçek şudur ki hayat, ortak bir yapı planı ile hepimizden bağımsız inşa edilmiştir. Ve her planın, bir planlayıcısı vardır.
Bu sebeple insanlar birbirlerini bulur, birbirlerine öğretir, birbirlerini besler ve birlikte büyürler. Yani bizleri birbirimize bağlayan kuvvet içimizde değil, aramızdadır. Bu bağlayıcı kuvvete ise "sevgi" der ve ilkel algılarımıza uyumlu bir şekilde basite indirgeriz.
Bu nedenle en az iki kişi, birbirlerine çabaları dahilinde ne kadar yakınlaşırsa, karşılıklı olarak ne kadar arzu besler ve ortak akılda hareket ederse, ifşa olan sevginin formu da o denli kuvvetli ve katıksız hissedilir. Ve nitekim gözlerden ırak olan, gözlerin önüne serilir.
Ancak unutmamalı ki hayat ikilikler ve zıt kuvvetlerin birbirleriyle olan ilişkisi aracılığıyla her birimize gününü gösterir. O nedenle neyi savunmaya, benimsemeye ya da sömürmeye kalkışırsak, öncesinde onun tam aksiyle mücadele etmek ve sonrasında da o şeyle barış imzalamak zorunda olduğumuz gerçeğini göz önünde bulundurmak fayda sağlayacaktır. Çünkü bu metot bizleri piyondan ziyade gözlemci olmaya uyumlu kılar.