Bir Haftasonu ve Bir Evde: İlk Kez Yediğim İçli Köftenin Bünyemde Sebep Oldukları

Bazen, sürekli üzerinde düşünüp ayrıntılara ayrıştırdığınız, hayalini karşı konulamaz bir heyecan ile kurduğunuz ve böylelikle de özelleştirdiğiniz hatta belki de kutsal kıldığınız durum ve deneyimler, farkında olmadan içerisine serpiştirdiğiniz insanlar yüzünden, sizin yüzünüzden ya da sadece doğası gereği zihninizde kurguladığınız gibi gerçekleşmez.

Bu denli kıymetli kıldığınız şeyin, arzuladığınız formda gerçekleşmesinden başka bir ihtimal sizin için söz konusu bile değildir. Çünkü bu şekilde gerçekleşmezse hayal ederek biriktirdiğiniz ve var ettiğinize inandığınız tüm tasvir ve tasarılar bozulabilir, gerileyebilir ya da dağılabilir. Bu gibi bir ihtimalin bozgunu karşısında duracak gücünüz ise kesinlikle yoktur. Hepsinin gerçek olması şarttır, başka bir ihtimal yoktur! Ancak bazen gerçekleşmez...

Her şey göz açıp kapayıncaya kadar olup biter. Sonrasında sıra, her şeyi detaylıca analiz etmeye gelir. Yaşadığınız her bir saniyeyi, olabildiğince ölçüp tartmak istersiniz. Yaşananları yavaş yavaş özetlemeye başlayınca, farkında olmadan doğurduğunuz durumları ya da nefret ettiğiniz eylemleri bilinçsizce gerçekleştirdiğinizi fark edersiniz. Bu değerlendirme hali, sürekli olarak hislerinizde yaşanan iniş, çıkış ya da değişimlerin farkına varmanıza vesile olur. Ardından bu komplikasyonların tümü, birlik olup iç dünyanıza çivilediğiniz insanların kişiliklerine adeta bir balyoz gibi inmesin diye kendinizi, kendi kendinize vereceğiniz ruhanî bir savaşa doğru sürüklemeye başlarsınız.

Yaşarken tatmin olduğunuz anıların tümü, zihninizin duvarlarında artan bir hız ivmesiyle sekmeye başlar; sırf sizi bu durumdan kurtarabilmek için. Duvarlarda kalan izler, zemine doğru akıyordur. Sizi, size güzel hissettiren duyguları sömüremeyin ve bu hisleri tatmanıza aracı olan becerikli insanların hepsi de paylarına düşeni alabilsin, bu payı onlara sunabilen de siz olun istersiniz. Bu hakkaniyetli alışverişin tasarımı, aslen kendinize karşı açtığınız bu savaştan galip gelme çabanızdır.

Sonra, derinine düşünmeye devam ederken, hiç umulmadık bir anda zihninizde can bulan tüm güzel şeyleri, içinizde bir yerlere gizlenmiş sinsi bir istemle katletmeye yeltenir ve bu katliamdan pişmanlık duyarsınız. Bu ise yine kendi kendinize açtığınız savaşın mağlubiyetle sonuçlanması halinde tadacağınız ve belki de içerisinde hapsolacağınız anın ufak bir izlenimidir.

Bu halin varlığı apaçık meydandayken, olumlu kıldığınız her kavram beyninizin kıvrımlarına sıkışır ve beyninize bir kıymık gibi saplanırlar. Geleceğiniz adına ve geçmişinize rağmen içinizde beslediğiniz tüm olumlu şeylerin belirsizleşmeye başladığının farkına varmak, sizi korkunun tam merkezine doğru iter.

Zihninizde "acaba", "neden", "keşke" ya da "belki" gibi yıkıcı etkiye sahip sözcüklerin oluşturduğu düşünceler, bir sese dönüşür ve bu ses orada yankılanmaya başlar.

Yanlış olarak nitelendirdiğiniz her şeyden kendinizi sorumlu tutmaya başlarsınız. Havanın kapalı oluşu, duvardaki yersiz delik ya da çiçeklerin solması; bu raddeden sonra bir şekilde ve her şeyde artık sizin suçluluk payınız vardır.

Sonra sizinle kıymetli dakikalarını paylaşan insanların, o anlardan nasıl etkilendiklerine, o anlarda nasıl hissettiklerine ya da nasıl düşündüklerine kafa yormaya başlarsınız. Ancak bir süre sonra bu da size anlamsız gelir. Çünkü her şeyin nedeni ve sonucu, en nihayetinde insan olmaktır ve insan tam anlamıyla ölçülemez olandır.

Sonra bir anda kafanızdaki ses, karanlık ve derin ses tonuyla şöyle der: "Zamanı nasıl değerli kılabileceğimizi çözmüştük ama bu taktiği efektif kullanamadık. Zamanı kendimize doğru çekebilir ya da onun özünü kavrayabiliriz sandık. Ancak şimdi anlıyoruz ki biz, içten içe zamana kafa tutmayı tercih ettik. Görmekten kendimizi mahrum bıraktığımız şey ise aslen zamanın karşısında duran, hayatın kıyısında duranın ta kendisidir."

İstemediğiniz şekilde geçmişinize yapışan balçıktan hatıralara sahipsinizdir artık. Bu hatıralar geleceğinizi, kendi bataklığına doğru çekecektir ve bunu bir şekilde bilirsiniz. Dediğimiz gibi, her şeyin suçlusu sizsinizdir; belki de hiçbir zaman olduğunuz gibi olamayacağınız ve sonrasında da hep yaptığınız gibi, kendini bilme doğrultusunun aksine bir gidişat rotasını tercih edeceğiniz için. Çünkü size göre doğru sandığınız bu. Çünkü kısa vadede size kolay gelen bu. Ancak bu yanılgıların ve yanılsamaların en büyüğüdür; bunu artık idrak edebiliyorsunuz. Ve bir bakımdan da aslen suçlu olan onlardır; istediklerini görmeyi tercih edecekleri ve bunu belli edecekleri için.

Kaçınılmaz felaketinize doğru ilerliyorsunuz. Tüm kusurlarınız, bu savaştan yenilgiyle ayrılmanıza neden oldu. İnsanlar, ağaçlar, bulutlar, kaldırımlar ve kuşlar böyle olmasını uygun buldular. Yavaş yavaş unutulmaya mahkumsunuz artık.

Kusurlu ancak masum olanlar, yaşantının bir noktasında bu gibi bir çürüyüşü hissetmekle yükümlüdür. Bu çürüme, hissetmeyi ve hissettikçe başkalaşmayı, başkalaştıkça gelişmeyi; geliştikçe düşünmeyi, düşündükçe ise değişmeyi betimler.

Her şey, içselliğinizde yer eden herkes, tüm sevdikleriniz; tüm parklar, tüm kumsallar, tüm dalgalar ve taşlar artık her gün size hüzünden başka hiçbir şey sunmamayı kendilerine amaç beller.

Bilinmeyenin ve dengeyi koruyamamanın doğurduğu herhangi bir ihtimal, sonuca ulaşmayı zorlaştırıyormuş, bunu öğreniyorsunuz ve artık uzun süreli evriminizin ne kadar acı olduğunu zor da olsa tatmış sayılırsınız. İlahi gelişiminiz, size geri dönüşü olmayan yolculuğunuz esnasında, iştahla ve düşünmeden attığınız her bir adım karşılığında işkence etmeye yeltenecektir. Bu noktadan sonra kendinizi somut bir şeylere adamanın zamanı geldiğine inanmaya başlamak, kendiniz için alacağınız en sağlıklı karar sayılacaktır. Kendinizi yermeniz kesinlikle yersiz ve beyhudedir.

Yılmak, yıldırmak ya da hayatı aşağılamaya kalkışmak ise kolaya kaçmanın en kolay yoludur. Zor olanı başarmak için çaba sarf etmeyi hedeflemek ve bu doğrultuda eyleme geçmek gereklidir. Nefes almak, insan için en anlamdan yoksun ve anlamlı kılınmış ihtiyaçtır.