Bir Romantiğin Cephesinden Bazı Yatak Savaşları
Ağladılar. Boğuldular, büzüldüler ve serildiler. Hıçkırıklar içerisinde vardılar, sonrasındaysa iç çekip yok oldular. Cümleler, balyoza ve tokada dönüştü. Nefesten alıp vermekten uzakta, bir şeyi bulmaya kalkıştılar; ortaklaşa, birlikte, beraber ve birbirlerinden çok uzakta.
Birbirlerine yaşattıklarının karşılığını yine birbirlerine sundular ve sunduklarının birine bile katlanamadılar; tüm ağırlığın altında damlalara dağıldılar. Gördüler, gösterdiler ve üstlendiler. Korkunç olanı gerçek bilir gibi oldular ve içlerinden biri gerçeği eşelemeye yeltendi. Lakin hemen sonrasında henüz buna hazır hissetmedikleri ve yanılıyor oldukları kendini belli etti. Belki de pek çok şeyi bilmiyorlardı ama yine de bilirmiş gibi hissettiler ve hep bilirmişçesine davrandılar.
Çok kez öldüler ve çok kez dirildiler. Bolca güldüler. Yüce olan kavram ve göstergelerin ötesinde; onlar için biçilenin en doğal halini içlerine çektiler. İç içe, sırt sırta ve altlı üstlü sevdiler, bir oldular ve de sevildiler. Korktular, korkuttular. Sahip oldukları ya da olabilecekleri her şeyi doğururken kemirdiler. Aslında, tümünü ve de her şeyi yoktan var etmiş sayıldılar. Parmakları kanayana kadar, tırnaklarıyla kazıdılar.
Gerçekte her şey, tam da olması gerektiği gibiydi; her şey sonsuz bir döngünün içerisinde hapsolmuş gibi... Aşkı ve acıyı aynı anda ve aynı yerde tadan insanlardan daha kuvvetli kim olabilir ki?
Birbirlerine yaşattıklarının karşılığını yine birbirlerine sundular ve sunduklarının birine bile katlanamadılar; tüm ağırlığın altında damlalara dağıldılar. Gördüler, gösterdiler ve üstlendiler. Korkunç olanı gerçek bilir gibi oldular ve içlerinden biri gerçeği eşelemeye yeltendi. Lakin hemen sonrasında henüz buna hazır hissetmedikleri ve yanılıyor oldukları kendini belli etti. Belki de pek çok şeyi bilmiyorlardı ama yine de bilirmiş gibi hissettiler ve hep bilirmişçesine davrandılar.
Çok kez öldüler ve çok kez dirildiler. Bolca güldüler. Yüce olan kavram ve göstergelerin ötesinde; onlar için biçilenin en doğal halini içlerine çektiler. İç içe, sırt sırta ve altlı üstlü sevdiler, bir oldular ve de sevildiler. Korktular, korkuttular. Sahip oldukları ya da olabilecekleri her şeyi doğururken kemirdiler. Aslında, tümünü ve de her şeyi yoktan var etmiş sayıldılar. Parmakları kanayana kadar, tırnaklarıyla kazıdılar.
Gerçekte her şey, tam da olması gerektiği gibiydi; her şey sonsuz bir döngünün içerisinde hapsolmuş gibi... Aşkı ve acıyı aynı anda ve aynı yerde tadan insanlardan daha kuvvetli kim olabilir ki?