İnsanın içselliği, daima hareket etmeye mahkumdur. Bu nedenle hisler, doğurgandır, yeni hislere gebedir. Onlar her birimizin içinde tıpkı bir annenin rahmi gibi yavaş yavaş kasılır, genişler, manevralarını tekrar eder ve doğru vakit gelince de doğurur. Her bir his, potansiyel taşıyıcıdır. Bizler, gündelik yaşantılarımızda, bu dünyaya ait olan ve onun kanunları ile sabitlenmiş h er bir aksiyonu, tekrar ve taklit ederiz. Hayat, bir amaç uğruna üzerimizde işler. Doğa, durmaksızın çeşitli ve görkemli eylemler sergiler. O nedenle herhangi bir amaca tutunmadan, kendimizi herhangi bir şeye adamadan büyümek -ya da gelişmek- geçirdiğimiz her saniyede, hür irademiz ile ölüme biraz daha yaklaşmayı tercih etmek demektir. Reflekslerimiz, bizi kolayca yapabileceğimiz bazı hatalardan, mucizevi biçimde kurtarır. Elin hızla hareket ettirilip, düşen bir nesneyi daha yere değmeden kavrayabilmesinden söz etmiyorum; içsel mekanizmamıza ait, kontrol sahibi olmadığımız sezgilerden söz ediyorum. Bir hist...