Köpek Dişi

Işıktan örülü tacının altında,
yüce bir Kral, ihtişamıyla oturur.
Kral'a sadâkat yemini etmiş on adam,
şafağın sökmesi için birleşmişti.
Her birinin karşısında
yedi huzursuz geceden doğan,
yedi obur canavar.
Dişleri kenetli, pençeleri sivri.
Günahkârın etini delen iki oynak çivi.
Ruhu ilmek ilmek ören bin bir kesik harf.
Akılda özgürce dolaşıyordu soru işaretleri.
Alından akan her bir damla ter,
mühürlü avuçlarda birikmişti.
Adamların isimleri belirsizdi.
Kimisi kandı, kimisi gözyaşı.
Her biri,
ekmeğini çaba sarf ederek yemeye niyet etmişti...
Ve kurtuluşu çağıranlar uğruna yükseltilen bir dua,
tüm göğü inletti:
"O, bizim sığınağımızdır. Dağlar, denizin kalbine çöktüğünde korkan biz olmayacağız."
Ancak Adem'in dili kaygandı ve kemiksiz.
Şimdi,
bir zamanlar gururlu olan tüm kayıp şehirlerin
yerle bir olması için geri sayım vakti.
Hiçlik ile yüzleşen halkların,
bu son kıvrak dansı ve yalandan sevinci.
Yalnızlık ile zehirlenmiş olanlar,
bu köpürmüş salgında can verecekti.
Ölümlüler,
saklı dehşete uzaktan bakınca,
bir cevap alabilmek için sessizleşti.
Gerçek şu ki onlar
kulakları olsa da duymaz,
Gözleri olsa da görmezlerdi.
Ardından aydınlık, akla barış içinde geldi:
Bir sürünün hızla kaçışı, tehlikenin alâmetidir
ve çobanın asası, onlara yön verir.
Kayan yıldız, unutulmaya yüz tutmuş bir kehanettir.
Her sonuç, bir sebebin oğludur ve de kızı.
Bulunacak bir cevap olmadığında,
çare için bilgelere yönelmekti tavsiye.
"Onların içi boş evler inşa ettiğini gördük" dediler,
"duvarlarını karalar bağlamıştı."
Ebedi harp meydanında yetişen organik makinelerin,
başına buyruk ve mekanik hamleleri...
Artık hasat zamanı gelmişti.
Sonra eskimiş cevapları solurken, yeni sorular yüz gösterdi:
Gece, pusuda bekleyen Güneş'ten başka nedir?
Hayat, pusuda bekleyen ölümden başka nedir?
Duvar, esirleştirilmiş taştan başka nedir?
Cam, işkence edilmiş kumdan başka nedir?
Adamın meskeni nedir? Nerededir?
Nefret, terk edilmiş sevgiden başka nedir?
Yakılan bir ağıt, savaşa çağrı değilse nedir?
Doğmamış bebeğin yazgısı, daha en başından ölmek değilse nedir?
Herkesin kalbinde bir kıvılcım yanar,
bu bir tesadüf değil, mucizedir.
Yaşadığına inanırken ölmek,
bu bir ceza değil, mucizedir.
O'nun tatlı öpücüğünü asla tadamamaktır
cezaların en büyüğü.
Şimdi yırt çürüyen bedenini,
istekleri seni yıldırmasın.
Bir başkasında kıyafetlendir kendini,
giyin onun niteliklerini.
Hayat denen bu acı rüyadan uyan
ve ilk kez gerçeğin içerisine doğ.
Kral'ın hazinesi artık bizimdir.