ÖNEM/SİZSİNİZ

Güncel bilimsel tahminlere göre Dünya, en az 4543 milyar yıl yaşında. Demografi uzmanları, insanlık tarihini günümüzden 200.000 ila 300.000 küsür yıl öncesine kadar götürüyor. Yeryüzünde dolaştığımız bu süre zarfı boyunca 109 milyar kişi yaşamış ve ölmüş. 2025 yılı itibariyle ise dünya üzerinde yaşayan neredeyse 8.2 milyar insan var ve bu sayı git gide artmakta.
Eğer çoğumuzun olduğu gibi ortalama, sıradan ya da basit bir insansanız, yani ardınızda kolektifin aşina olduğu herhangi bir şey bırakmadıysanız, vay halinize! Siz öldükten sonra, sizi tanıyan ve bilen son kişi de nalları diktiğinde, bu hayatta sanki hiç var olmamış gibi olacaksınız. Tüm anılarınız, hayalleriniz, hisleriniz, düşünceleriniz; kısacası sahip olduğunuza inandığınız veya gerçekleştirdiğiniz her şey, sizinle birlikte sıfırlanacak. Kaldı ki işin gerçeği, ardınızda bir şeyler bırakmış ya da bırakmamış olmanızın da siz öldükten sonra size pek bir yardımı dokunmayacak.
Bu verilerin tümünü baz alarak, gündelik yaşantılarımızda yer verdiğimiz uğraşlara; tüm hayali ve beyhude kavgalarımıza, 'BEN' ya da 'beden' olarak nitelendirdiğimiz bu etten kemikten torbaya ve onun 'BENİM' diyerek üstlendiği ya da zapt ettiği her şeye dair basitçe kafa patlatacak olsak, aslında 'BEN'in, içerisinde yaşadığımız ve yasalarına itaat etmek zorunda olduğumuz DOĞA tarafından, belki de sandığımız, inandığımız ve de savunduğumuz kadar mühim bir pozisyonda konumlandırılmadığını saptayabiliriz. Yani bizim kendimiz için belirlediğimiz öncelikler ile doğanın bizim için belirlediği öncelikler uyuşmuyor, hatta iki zıt kuvvet gibi hareket ediyorlar demek yanlış olmaz.
Ancak bir avantajımız var... Düşünebiliyor, konuşabiliyor ve hepsinden daha da önemlisi hissedebiliyoruz. Öyleyse bize verilen bu üç niteliği, bir işbirliği içerisinde kullanabiliriz.
Birlikte kabaca bir hesap yapalım: belki de artık bizi birbirimizden ayıran şeylerin üzerine yerleştirmemiz gereken, bütüncül bir amacın altında birleşmek için en uygun dönemdeyiz. Ve bu amaca hizmet etmenin gerekli olabileceği ihtimaline dair ciddi bir tavır takınmanın ve bu tavra uyumlu hareket etmenin tam zamanı.
Dünyanın içinde bulunduğu durum, bize güncel durumumuzun pek de sağlıklı olmadığını ve hemen hemen her şeyi de yanlış uyguladığımızı açıkça gösteriyor.
Dünyayı değil, kendimizi değiştirmeyi artık kabul etmemiz ve bu sorumluluğu üstlenmemiz gerekiyor. Ve bu anlayışa bilinçli bir şekilde ne kadar hızlı gelirsek, gelecek nesle ya da dünyanın geleceğine de o kadar faydamız dokunmuş olacak.
İşin gerçeği, hayatın kapsadığı ve içerdiği hiçbir şey, nedensiz yere gerçekleşmiyor. Bunu ise yine hayattan öğreniyoruz. Duyularımıza ilişen her şey, her zaman için belirli bir neden-sonuç ilişkisi dahilinde hareket etmeye 'mahkum'. Yaşadığımız ve tecrübe ettiğimiz her şey, tüm acı ve ıstıraplarımız, sebebini bir türlü kavrayamadığımız bir sonuç ya da sonucun ürünü.
Belki de insan doğası ve hayat ile aramızdaki ilişkinin dinamikleri, bizler için artık bir gizem olmamalı. Belki de artık bizler için tüm sonuçların filizlendiği, temelde yatan sebeplere odaklanma vakti. Belki de zaman, hali hazırda sahip olduğumuz doğayı, bilinçli bir şekilde değiştirmemizin gerekliliğini edinme, endişesini taşıma ve bu doğrultuda da hep birlikte emek sarf etme zamanı.
Yoksa en başında da altını çizdiğimiz gibi, hayaletler zaten aramızda, hep aramızdaydılar. Ve dürüst olmak gerekirse ölmek için doğduğumuz bu hayatta onlardan birine dönüşmek çok kolay.