Kayıtlar

Temmuz, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
“Dünyada on güçlü şey yaratılmıştır: Dağlar serttir, fakat demir onları keser. Demir serttir, ama ateş onu eritir. Ateş güçlüdür, ama su onu söndürür. Su güçlüdür, ancak bulutlar onu taşır. Bulutlar güçlüdür, ancak rüzgâr onları dağıtır. Rüzgâr kuvvetlidir, ancak beden onu içerisine hapseder. Beden güçlüdür, ama korku onu kırar. Korku güçlüdür, ama şarap onu dağıtır. Şarap güçlüdür, ama uyku onu yatıştırır. Ve tüm bunlardan daha güçlüsü ölümdür; ama diğerkâmlık, kişiyi ölümden kurtarır.”

Doğanın Kanunlarına Dair Gözlem ya da İzlenimlerim:

1)  Doğanın kanunları, işleyen bir sistemi oluşturur. Bu nedenle yaratılan varlık, bu kanunlara ve onların işleyişine boyun eğmek, kanunların tümü ile uyum içerisinde yaşamak zorundadır. Doğanın kanunları değişmez, eğilmez ve bükülemez.       •   Rüzgar ne yöne doğru eserse, ağaç o yönde eğilir. Rüzgarın şiddeti, ağacın formunu belirler. 2)  Doğada bulunan her bir element, birbiri ile bütüncül ve tamamlayıcı bir ilişki içerisindedir.       •   Çimen tanesi, göze tek başınayken ilişmez. Gözlerimiz, yeşilliği bir bütün olarak görür ve o şekilde nitelendirir. 3)  Doğada bulunan elementler arasındaki bağ, birbirlerine eklemek üzerine kuruludur.              •   Bir fidan, büyümek için toprak, Güneş ışığı, hava ve suya ihtiyaç duyar. 4)  Doğru çalışan hiçbir element, ihtiyaç duyduğu kaynaktan geri ödeme yapmamak pahasına almaya yeltenmez. Bir yapıya mensup hiçbir eleman, kendi menfaatine odakl...
Flanör (Fr. flâneur) : 'Aylak kent gezgini' anlamında kullanılan Fransızca kökenli bir sözcük. Bu sözcük, belirli bir karakteri yansıtır. Şehirde koşuşturan ve çalışan diğer insanların aksine flanör, sakince sokakları dolaşır, gözlemler yapar ve bolca düşünür. Kalabalıklar içinde yalnız bir şekilde gezer. Gezintisinin, herhangi bir amacı yoktur. Edebiyat kaynaklı flanör sözcüğü ile genellikle erkek bir karakter kastedilmekteydi. Bu sebeple daha sonra, kadınlar için kullanılan flâneuse (flanöz) kelimesi ortaya atıldı. Walter Benjamin'in "Pasajlar" adlı kitabında yaptığı tanıma göre ‘‘Flâneur, sığınağını kitlede arar.’’ Ve aynı zamanda; ‘‘Kitle bir peçedir; bu peçenin ardından alışılmış kent, bir göz yanılsaması (fantazmagori) niteliğinde Flâneur’ü çağırmaktadır. Kitle, yani kalabalıklar, onun evi gibidir.”
"...Zira inek, buzağının emmek istediğinden daha çoğunu emzirmek ister."

Görmeliyiz

Sanki tüm dünya zaten dengedeymiş ve sadece biz gerçekleştireceğimiz herhangi bir eylem ile bu terazinin dengesini bozabilirmişiz gibi...
“Gözyaşı içinde ekenler, neşe içinde biçecek.”

Rüya İçinde Rüya

Diyelim ki rüya görüyorsunuz. Rüyanızda, uzaktan bir polis arabasının siren sesleri duyuluyor. Uzaklarda bir yerde, araba beliriyor ve bir anda sizi kovalamaya başlıyor. Tabanlara kuvvet, kaçmaya koyuluyor, oradan giriyor, buradan çıkıyorsunuz. Kısacası rüyanızda nefes kesen bir serüven yaşıyorsunuz. Başınıza türlü türlü fantastik şey geliyor ve hepsi de çok gerçek hissettiriyor. Yani gördüğünüz rüyanın içeriğinde, gerçekliğine etki eden, üç adet ikna edici unsur var: 1) kurgulanmış bir senaryo, 2) üç boyutlu bir mekan algısı, 3) işleyen bir zaman konsepti. Tıpkı, beş duyumuz aracılığıyla tecrübe ediyor olduğumuz bu dünyada olduğu gibi, rüyanızda da bu beş duyunun hükmü altında hareket ediyorsunuz. Sonra bir anda uykunuzdan kan ter içerisinde, nefes nefese kalmış bir halde uyanıyorsunuz. Ve bir de bakıyorsunuz ki sizi rüyanızda kovalayan polis arabasının siren sesi, esasen o esnada çalan telefon alarmınızmış! Sizi, rüyanızda bir polis arabasının kovalama sebebiyse, uykuya dalarken açık...

Düşünmek, Kondisyon İsteyen Bir Eylemdir

Zamana ve onun göreceliliğine dair algımız, içinde bulunduğumuz anda gerçekleştirdiğimiz eylemden aldığımız haz ile tamamen doğru orantılıdır. Eğer, bizi sıkan, yani arzulamadığımız ve haz almadığımız ya da haz alma ihtimalimizin olmadığına inandığımız bir eylemde bulunuyorsak, zaman bize yavaşlamış gibi gelir. Sündükçe süner, bitmek bilmez. İşte bu anlarda hep dakika sayarız ve dakikalar bize hep saatler gibi gelir. Ancak bize haz veren, arzuladığımız bir eylemde bulunuyorsak zaman gerçekten de kendini su gibi hissettirir ve bizler de sanki onun üzerinde seyrediyormuş gibi özgür hissederiz. Bu anlarda da dakikalar geçmesin diye onları saymaya koyuluruz ancak bir saniyeyi dahi yakalayabilmek mümkün değildir. Her şey, biz göz açıp kapayıncaya kadar gerçek ve yalan arasında seyreder. İşin aslı, zamanın kontrol kumandası bizilerin elinde değildir. Aksine kamçısı sırtımızda, kamçının sesi ise kulaklarımızda kendine bir yer bulur. Bu nedenle, sınırlı algılarımızla uyguladığımızı sandığımız ...
Bazen ağaçlara sarılmak istiyorum.
Bazıları hayatın, iyilik yapmak ve kötülükten uzak durmaktan ibaret olduğunu düşünür. Onlara göre, mücadelenin herhangi amacı yoktur - mücadele etmek, başarısız olmakla eşdeğerdir. Çünkü başarının, acıyla hiçbir ilişkisi olmadığını hayal ederler. Bu, trajik bir yanılsamadır. Mücadele, karanlık aydınlığa dönüştürüldüğünde, nihai olana ulaşmak için bir fırsattır. Mücadelenin ortasında, içsel bir ışık uyanır. Karanlığı alt edecek, onu kuşatacak ve kazanacak kadar derin bir ışık... Karanlık, onunla yapılan savaşta, herhangi bir hamle yapmazsa, nasıl fethedilebilir ki?
Sandığımız başka, gösterdiğimiz başka, olduğumuz başka. Gördüğümüze inandıklarımız, göremediklerimiz ve göreceklerimiz ise muamma.

Zamanın Efendisi

Beni büyüten bir bilgeden, şunları duydum: “İnsan, tam öleceği esnada, tüm hayatı sanki toplamda 3 gün sürmüş gibi hisseder: doğduğu, büyüdüğü ve de öldüğü gün. Sonrasında ise sadece tam içinde bulunduğu anı yaşamış gibi hissederek ölür.” Geçirdiğimiz her bir saniye için, gelişimimiz doğrultusunda bize sunulan bir fırsat, sadece bizim için açılan yeni bir sayfa demek yanlış olmaz. Bu nedenle dünü ya da geride bıraktıklarımızı değiştirmek için herhangi bir eylemde bulunma şansına sahip değiliz. Ancak dünden öğrendiklerimiz ile bugün bir şey yapabiliriz; yeni ve doğru bir şey. Dün, bugünün aklını, üzerinde temellendirebilmemiz için vardır. Bugün ise, yarın yürümeyi bilinçli bir şekilde tercih edeceğimiz yol için çizdiğimiz bir haritaya benzetilebilir. İşin aslı zaman, sunduğu tecrübeler aracılığıyla bizlere ışık tutar ve hayata doğru formda adapte olabilmemiz konusunda yardımcımız olur. Ancak bunların tümünü, bizden gizli yapmaya meyillidir. Bu gizlilik nedeniyle, yaptığımız hatalar saye...