Zamanın Efendisi
Beni büyüten bir bilgeden, şunları duydum: “İnsan, tam öleceği esnada, tüm hayatı sanki toplamda 3 gün sürmüş gibi hisseder: doğduğu, büyüdüğü ve de öldüğü gün. Sonrasında ise sadece tam içinde bulunduğu anı yaşamış gibi hissederek ölür.”
Geçirdiğimiz her bir saniye için, gelişimimiz doğrultusunda bize sunulan bir fırsat, sadece bizim için açılan yeni bir sayfa demek yanlış olmaz. Bu nedenle dünü ya da geride bıraktıklarımızı değiştirmek için herhangi bir eylemde bulunma şansına sahip değiliz. Ancak dünden öğrendiklerimiz ile bugün bir şey yapabiliriz; yeni ve doğru bir şey.
Dün, bugünün aklını, üzerinde temellendirebilmemiz için vardır. Bugün ise, yarın yürümeyi bilinçli bir şekilde tercih edeceğimiz yol için çizdiğimiz bir haritaya benzetilebilir. İşin aslı zaman, sunduğu tecrübeler aracılığıyla bizlere ışık tutar ve hayata doğru formda adapte olabilmemiz konusunda yardımcımız olur. Ancak bunların tümünü, bizden gizli yapmaya meyillidir.
Bu gizlilik nedeniyle, yaptığımız hatalar sayesinde büyüyor ve bir dahaki sefere ne yapmamız gerektiğine dair akıl ediniyoruz. Bu nedenledir ki gelecekte kendimizi yine bir hata yaparken bulacağız. Daha önce yapmadığımız bir şeyi yapmaya kalkışacak ve en nihayetinde de çok yüksek olasılıkla yanlış olanı uygulayacağız. Sonrasında ise yine ondan öğreneceğiz. Çünkü ne yapmamız gerektiğini, bizlere yapmamamız gereken koşullar öğretiyor ve bu işleyişin belki de güzel tarafı bu.
Tam şu an, burada, bu ana dek tecrübe ettiğimiz her şeyin, kümülatif bir sonucu olarak duruyoruz. Her an, git gide daha da zenginleşiyoruz. Bu sürecin tam anlamıyla farkında olmasak da, kendimizi değerlendirmek amacıyla bir an için geçmişimize dönüp baktığımızda, çeşitli değişimlerin içerisinden geçtiğimizi ve değiştiğimizi gözlemleyebiliriz. Gelişim, tabiri caizse bize mikro dozajlar ile veriliyor; tıpkı bir bebeğin çay kaşığı ile beslenmesi gibi.
Böylelikle, yaşadığımız tecrübelerin tümünü, şu anda "ben" olarak adlandırdığımız sonucu oluşturan sebepler olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Böylelikle de hayatın her birimizden nitelikli birer varlık yapmak istediği düşüncesi, artık bize yabancı gelmez.
Bazı zamanlar, -özellikle tecrübe ettiğimiz safhaların tam merkezindeyken- bu anlayışa gelemiyor olmamız ya da bu anlayışın bize mantıklı gelmiyor olması, içinde var olduğumuz koşulların gerçekliğine herhangi bir etki etmez. O an içerisinde bulunduğumuz safhaya dair mantıklı bir ölçüm yapamamamız, esasen tam da o an, o safhanın içerisinde geliştiğimizin ve büyüdüğümüzün göstergesidir.
Bizler için tanıdık olmayan her bir safha, kafa karışıklığı ya da ıstıraba neden olur. Ancak bu işleyişe objektif ve rasyonel olarak yaklaşmaya kalkıştığımızda, esasen bu koşulların bizleri hayatı doğru formda yaşamaya hazırladığını ve bizi ona adapte ve entegre ettiğini görebiliriz; her ne kadar hislerimiz ve düşüncelerimiz bize bunun aksini söylese de.
"Kişinin geleceği, geçmişine duyduğu minnete dayanmakta ve de bağlı bulunmakta." denir. Bu sebeple kişi, geçmişte hissettiği acı ve ıstıraptan dolayı, gelecekte yeni bir anlayışa gelir. Ve gelecekte edindiği bu anlayış ile de geçmişte hissettiği ıstıraba değer vermeyi, ondan öğrenme gücünü edinir. Ve bunların tümü, bize bugünün sıkıca kavranması ve doğru şekilde de kullanılması gerektiği gerçeğini aşılar. Bugün, bizim için bir araçtır.
Yaşantılarımızda olan biten her şeye, elimizden geldiğince, bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmaya kalkıştığımızda, hayatın aslında tek bir kuvvet olarak üzerimizde işlediği ve bu eylemin ardında yatan gizli bir amaç olduğu ihtimaline dair, teorik dahi olsa düşünebilme gücünü ediniriz.
Tüm bunlar sebebiyle, hayatta neyin peşinde, nasıl bir tavır takınarak ilerlememiz gerektiği, her birimiz için hayati bir önem taşımakta.
Bir saniyeyi dahi kaçırmamanız ümidiyle…