İki Göz Bir Olunca

Şikayet etmeden önce yaşayabilmek ve yaşarken çeşitli hislerde bulabilmek kendimizi... Bize sunulan her şeyin karşılığını almanın, bazen de alamamanın, dayanılmaz hafifliğini hissetmek. Sebepsiz fakat oturaklı mimiklerin, suratta hakimiyet sağlamasına aracı olan tüm tecrübeler ve bu tecrübelerin damağımızda bıraktığı tat....

İnsan, bütünüyle bir duygular donanımıdır diyebiliriz, değil mi? Duygularımız, bizim esas hükümdarlarımız... Evet, bizlere haz veren her şey ender olmalı ki sadece güzele ulaşabilmenin yıldırıcı olduğunu kabullenenler ve bu gerçeğin farkındalığı uğruna çaba sarf etmeyi yeğleyenler hazzı nitelikli kılabilsin. Evet, buna erişebilenler, bunu anlamlı kılabilenlerdir. Bu işleyişe bir anlam yükleyebilenler, onu aktarabilirler.

Ve sonra merak ateşini var eden kıvılcım, insanoğlunun samandan balyasına sıçrayabilir. Nihayetinde insanlar, günden güne güzelliği yaşayabilmek adına yaşamın hüznünü sırtlanabilecek cesareti kendilerinde bulabilecek kadar kuvvetlidir. Onlar gömülü potansiyellerini bir gün yaşamak için bu hayata bin bir kere gelirler.

Doğru, küçük ya da kısa süren şeyler de mutluluğu sunabilir hatta belki de kendimize uygun gördüğümüz mutluluk sadece bu gibi deneyimlerde gizlidir. İşin içinde duygular varsa fazla düşünmeye fırsat tanımadan davranmak en doğru hamle olmalı çünkü şiddetli bir deprem ile tüm limitlerimiz yerle bir oluverir.

Aksi yönde bir gidişat, vakti gelince duyguların tümünü bozguna uğratır ve aslen kendi kendimize oluşturduğumuz karanlık ve penceresiz odalarımızın tek kapısı, biz içerdeyken üzerimize kilitleniverir.

İnsanoğlu, mutluluğu sürekli yaşamayı amaçladığı için bezginleşmiş olmalı zira sıradanlaştırmaya mahkum kıldığımız her şeyden nefret etmeye yatkınız ve çoğu zaman olan biten hiçbir şeyin de farkında değiliz. Farkında olmaya ise hiç mi hiç niyetimiz yok.